Yalnızız.
Sabaha karşıydı. Gün doğmak üzereydi şehrin üzerine. Hafiften bir kızıllık ve sakinlik doluyordu açık pencereden odaya. Yüzünde anımsayan insanlara özgü bir derinlikle, benim tam neresi kestiremediğim bir noktaya dikti gözlerini, ‘Gülümsüyorken, neşeli görünüyorken nasıl da mutlu sanıyorsun. Oysa neler yaşıyormuş… Herkesin bir derdi var işte…’ dedi. Kim diye sordum, gıybete girer, boş ver dedi. Hikayesi ne peki diyecektim ki o birkaç kelime söyleyip sustu. Üstelemedim. Rüyalarımdan parçalar anımsadım. Yüzler geldi gözümün önüne, soracaktım aslında, tanıdığım biri mi yoksa şöyle mi yüzü diye, vazgeçtim. Saçma geldi. Kimse kim, rüyama girdiyse ne önemi var, artık vazgeç işaretler aramaktan dedim kendi kendime. Sustum.
‘Doğru…’ dedim ‘Herkesin bir derdi var işte…’
Kendi dertlerimi düşündüm. Neleri dert edindiğimi, nelere yetişmeye çabaladığımı, dışardan her şey tıkır tıkır işler görünürken benim nerelerde tökezlediğimi, bazen dizlerimin nasıl da kanadığını, yaralarımı… Sustuklarım...