Less is More...

Son zamanlarda en çok kafa yorduğum şey azal(t)mak . Aslında çok önceden beri aklımı kemiren, içimde dolanan bir şeydi. Vazgeçmek üstüne yazmıştım hatta; çoktaan geçmiş bir yılın hedefleri arasına almıştım, geçenlerde de dert yanmıştım . Bazen düşündüğümü, hissettiğimi yaptım; kimi zaman aklımdan geçenlerin gerisinde kaldım. Ama hep farkındaydım! Sürekli daha fazlası peşinde koşarken yoruluyorum. Soluksuz kalıyorum bazen. Daha iyisi, daha yenisi, daha çok para, daha çok eşya, onu da alayım, şuna da sahip olayım, bu da benim olsun, evim-arabam-arsam olsun, şu markadan alayım, yenisini ilk ben kapayım, aman bundan da eksik kalmayayım… gibi bir dolu şey arasında ezildiğimi hissediyor(d)um ara ara. Hem kendimde hem de etrafımda çokça görüyorum bu şeyi . Sanki hepimiz sanal bir gerçeklik içinde ordan oraya savruluyoruz. Bir bilgisayar oyunun ya da ne bileyim büyük bir deney laboratuarının içindeymişiz gibi geliyor bazen. Durmak, ne yaptığımı hatırlamak; nerede olduğum...