Çocukluk
Bu sabah Leyla'yı bale dersine götürdüm. O dersteyken, haftalardır beraber kapı önünde yarenlik ettiğimiz, geçen sene Hong Kong'dan buraya taşınan akademisyen bir anne arkadaşımla kahve içiyorduk. Her ikimizin de gündeminde ilkokul seçimi ve Hollanda'daki eğitim sistemini anlamak olduğundan bu konudaki düşüncelerimizi, beklentilerimizi paylaşmaya başladık. Buraya çocuğunun çocukluğunu yaşamasını istediği için geldiğini söyleyince açıkçası tam anlamadım ve nedenini sordum. Şöyle bir örnek verdi; kızı 20 aylıkken kreşe başlatmayı istediklerinde kızını mülakata almışlar, sorular sorup becerilerini test etmişler. Ve çok küçük yaştan itibaren katı bir eğitim sistemi ve sınavlarla ve çok yoğun rekabetle dolu bir düzen olduğunu anlattı. Kreş sınavına şaşırsam da genel olarak -maalesef- anlattıkları tanıdık geldi.
Hamileyken sevgili Zeynep Cansoylu bir kitap önermişti. Hollanda'ya taşınmadan evvel, burada yaşama ihtimali ve fikri bile henüz yokken okumuştum. Dünyanın En Mutlu Çocukları, Hollandalıların çocuk yetiştirme yöntemlerini anlatıyordu. Her yaklaşıma katılmasam da oldukça etkilenmiş ve Cemal'e dönüp kitaptan örnekler verirken öylesine keşke Leyla'ı Hollandada büyütebilseydik demiştim. Bir nevi manifest oldu galiba :)
Buraya ilk geldiğimiz günlerde de sürekli ne kadar çocuk dostu olduğunu konuşuyorduk. Yaşadıkça da şu ana kadarki deneyimimizde ben çok çocuk dostu bir ülke ve kültürle karşılaştım. Muhakkak olumsuz ya da zorlu yanları vardır ama bizim 0-3 yaş bebesiyle olan kısa süreli deneyimimiz gayet olumlu :)
Bu sabah arkadaşımla konuşurken ikimiz de benzer cümleleri kurduk. Burada çocuklar, çocuk olabiliyorlar gibi çevirebilirim. Şehirlerin mimari tasarımından, yeşil alan ve oyun alanlarının bolluğundan başlayarak insanların çocuklara saygısı, gündelik hayatın basit ve neşeli şeylerle çocuklar için güzelleştirilmesi ve çocukların hayatın her alanında var olabilmesi o çocukluk -ve elbette ebeveynlik- deneyimini güzelleştiriyor:)
Türkiye'den farklı olarak genelde çocuklara ebeveynler kendisi bakıyor ve belli günlerle sınırlı aile desteği ve kreş ile çalışma hayatına dönüyorlar. Dolayısıyla çocuklar erken aylarda kreşe başlıyor. Belki bir grup anne linçlyecektir ama ben bunun çok faydalı olduğuna inanıyor ve bunu birebir gözlemliyorum. Çocuklar ev dışında bir alanda var olabilmeyi, kuralları ve sınırları öğreniyorlar ve başka yetişkin ve çocuklarla iletişim ve ilişki kurabiliyorlar. Gelişimleri için çok değerli ve faydalı olduğunu düşünüyorum. Ayrıca çocuğa birebir bakım veren ebeveynlerle de hayatın içinde akıyorlar. Kafeler, barlar, dükkanlar... her yerde her zaman çocuklar var. Ve herkes için -hadi çoğunluk diyelim- çocukların varlığı ve çocuk olmaları çok normal. Yani çocuklar etrafta koşabilir, ses yapabilir, keşfedebilir orda bir çocuk olarak var olabilir. Bu dediğimden böyle kuralsız ve saygısız bir varoluş anlaşılsın istemem; ama çocuk olarak, yetişkinlerden farklı bir biçimde de var oluşlarının kabul edilmesinden bahsediyorum.
Leyla, 17-18 aylıktı galiba. Bir arkadaşımla sabah kahvesi için evimize yakın ve çok popüler bir kafede buluşmuştuk. Sabah saatlerinin yoğunluğu ve kapı önünde uzun bir kuyruk vardı. Kahve sırasında Leyla ile beklerken, tam kapı eşiğine denk geldi sıramız. Tek bir basamak vardı. Ve o günlerde Leyla, elimizi tutmadan merdiven, basamak inip çıkamıyordu. Ama orda, o kahve kuyruğunda, o basamakta denemek istedi! Arkamızda sırada bekleyenler varken açıkçası içimdeki ses yürü kızım diyordu ama kendimi zorladım. Denemeye devam etti, etraftaki insanlar bekledi. Kimse cık-gık demedi. Gülümsediler, beklediler hatta o küçücük çocuğu cesaretlendirdiler:) Leyla defalarca denedi ve en sonunda desteksiz bir şekilde o eşiği geçti. Sıradakiler alkışladı, süpersin, bravo gibi cümlelerle kutladılar. Belki kahvelerini biraz geç aldılar ama bir çocuğun zamanına, keşif sürecine ve gelişimine saygı duydular :)
O sabah çok şaşırdığımı ve mutlu olduğumu hatırlıyorum.
İnsanlık için küçük ama benim için büyük bir an'dı. Bazen ben kendi çocuğuma sabır gösteremezken, tam e yürüsene be diyecekken hatırladığım bir şeye dönüştü.
Sint Maarten kutlamasından :) |
Şu günlerde de kış gelmiş, Hollanda havası insanı depresyondan depresyona sürükleyecek haldeyken çocuklar için bir sürü gündem ve neşeli bekleyiş var. 11 Kasımda Sint Maarten kutlaması vardı, çocuklar ellerinde fenerlerle şarkılar söyleyip çikolata şeker topladılar. O hafta okulda, kreşte şarkılar öğrenip fenerler yaptılar.
Sinterklaas |
Sonra Sinterklaas heyecanı başladı. Hollandalı iş arkadaşımın önerisiyle İspanya'dan gelecek Sinterklaas'ın haberlerini izledik her gün :) Nihayet geçen hafta sonu kendisi Hollanda'ya geldi:) 5 Aralık'a kadar burda ve ve çocuklara hediyeler getiriyor. Bazı akşamlar Leyla ile kapının önüne, Sinterklaas'ın atları için havuçlar bırakıyoruz. Sabah Leyla için bir hediye oluyor kapıda, ve yenmiş havuç kırıntıları 😉 En son 5 Aralık gecesi, en büyük hediye hatta hediyeler geliyor. Ve bütün bu süreçte sürekli etkinlikler, okullarda kreşlerde tematik çalışmalar, aktiviteler oluyor. Komşular, tanıdıklar da çocuklara şekerler, hediyeler vs. verebiliyor. Yani bayağı neşeli ve çocuklar için heyecanlı günler:) E yalan yok ben de o hediye seçme, paketleme, etkinlikler derken o neşenin bir parçası oluyorum:)
Bugün Sinterklaas bizim mahalleye de uğramış:) |
👍🧿👏👏
YanıtlaSil