In Bruges...
Bruges,
Brugge ya da Türkçe okunuşuyla Brüj.
Fransızca, Hollandaca ya da Türkçe; bence hiçbir dil, bu şehrin
güzelliğini tek bir sözcükle anlatmaya kâfi değil!
Brugge
-ben yazı boyunca bu Hollandaca ismini
kullanacağım- , Belçika’da bir kent. Adeta bir masal şehri… İkinci Dünya Savaşı’ndan
günümüze bozulmadan kalan ender yerleşim yerlerinden biri… 2000 yılından bu
yana Unesco’nun Dünya Miras Listesi’nde yer alıyor.
Benim
seyahat listeme girmesi ise yıllar önce In
Bruges filmini seyretmeme dayanıyor. 2008 yapımı, Collin Farrel’lı, güzel
bir film; seyretmeyenlere tavsiye ederim. Filmi izlerken, “Bu sokaklarda yürümeliyim!” demiştim. Ortaçağ mimarisi, kanalları
ve dokusuyla aklıma kazınmıştı. Nakit ve vakit uygunluğumun eşzamanlı denk
gelmesi ise 2016 kışına denk geldi. Nihayet, Brugge sokaklarında yürüdüm!
Brugge’e Nasıl
Gidilir?
Biz
İstanbul’dan Brüksel’e uçtuk ve oradan trenle Brugge’e geçtik. Bahanesiyle
Brüksel’de de birkaç saat geçirmiş olduk. Size de tavsiyem, Brugge öncesi
Brüksel’e birkaç saat ayırıp şehrin en ünlü mekânı Delirium‘da bir bira
içmeniz. Malum, Belçika biraları pek meşhur; özellikle vişne aromalı Delirium Red birasını tatmadan
Brüksel’den ayrılmayın derim.
Brüksel-Brugge
arası trenle yaklaşık 1 saat 15 dakika
sürüyor. Avrupa’nın farklı şehirlerinden de buraya trenle ulaşmak mümkün. Biz
yalnızca hafta sonu için gittiğimizden en yakın ulaşım noktası olan Brüksel’den
ulaşmayı tercih ettik.
Brugge’de Neler
Yapılmalı?
·
Çeşit
çeşit ve lezzetli Belçika biraları tadılmalı
·
Belfort
(Belfry) Kulesi’ne çıkıp şehre 366 basamak yukarıdan bakmalı
·
Church
of Our Lady (Onze-Lieve-Vrouwekerk)’de Michelangelo’nun Madonna and Child
heykeli görülmeli
·
Küçük
ve sevimli her çikolata dükkânında bıkmadan usanmadan çikolata tadılmalı
·
Markt
Meydanı’nda oturup soluklanmalı
·
Değişik
bir sosla yapılan ve büyük porsiyonlarda hazırlanan midyelerden yenmeli
·
Kanal
turu yapılmalı
·
2be Beer Wall’da bira içmeli
·
Sokaklarında
topuklar sızlayana dek yürümeli
Brugge Sokakları
Brugge
tren garından iner inmez enfes bir doğa manzarası ile karşılaştık. Yol bizi, şehre adım atar atmaz, görmek
istediğim Minnewater Park’a çıkarmış meğerse. Sonbahar renkleriyle dolu bir
parktan tarihi kent merkezine dek yürüdük. Brugge oldukça küçük bir şehir.
Kentin her yerini yürüyerek rahatça gezebilirsiniz. Çeşitli ulaşım seçenekleri
de olmasına rağmen ben inatla ve ısrarla bu kentte bol bol yürümenizi tavsiye
ederim J
Çünkü
Brugge, Ortaçağ mimarisi ile insana kendini hayran bırakan ve adeta bir masalın
içinde hissettiren bir şehir. Her bir sokağında “Burada yaşasam keşke!” diye iç geçirten evler, her köşe başında ise
insanın başını döndüren güzellikte kokular yayan minik dükkânlar var.
Gitmeden
evvel okuduğum pek çok yazıda, “çikolata
kokulu şehir” diyorlardı Brugge için; haklılarmış. Tarihi kent meydanına
çıkan sokaklarda küçük küçük bir dolu çikolatacı var. Biz hem hissiyatımızın
bizi götürdüğü kapılardan girdik hem de gitmeden önce araştırdığımız yerleri
keşfe daldık. Ve ben ömrümde yediğim en güzel çikolataları Brugge’de yedim!
Minik
bir çikolatacı tavsiyesi: Leonidas Birkaç yerde şubesi olduğu için adres
veremiyorum; ama denk gelirseniz ya da arayıp bulursanız içeriye girin ve çeşit
çeşit çikolatalardan tadarak kendinizi şımartın ;)
Yazarken
bile buram buram hissettiğim çikolata kokusunu bir yana bırakarak yola devam
edecek olursak, tarihi şehrin göbeğindeki Markt
Meydanı’na varıyoruz. Burası dergilerde, bloglarda fotoğrafına en çok
rastlayacağınız rengârenk binalarla çevrili güzel bir meydan. Gittiğimiz
tarihte Noel Pazarı kurulduğu için
meydan oldukça hareketliydi. Ortada bir buz pateni pisti, etrafta ufak
kulübelerde satılan el yapımı hediyelikler, waffle ve patates kızartması gibi yöresel lezzetler -Evet, Belçika deyince
akla bira, patates kızartması, çikolata ve waffle geliyor sonuçtaJ -satan yerler vardı ve epeyce
kalabalıktı. Özellikle gece, insanların çocuklarıyla eğlendiği o ferah ve
keyifli ortam kesinlikle görülmeye değerdi!
Noel Pazarı... |
Brugge’de nereleri
gezdik?
Markt
Meydanı’nda yer alan en ünlü yerlerden biri de Belfry (Belfort) Kulesi. Yazının başında andığım In Bruges filmini seyredenlerin
anımsayacağı bu kulenin tepesinden şehrin panoramik ve enfes manzarasını
seyretmek mümkün. Bunun için 83 metre yükseğe tırmanmak ve tam 366 basamak
yukarı çıkmak gerekiyor.
Dar
ve yorucu merdivenlerden çıkıp şehri seyrettikten ve bol bol fotoğraf çektikten
sonra aşağıya inip Church of Our Lady
(Onze-Lieve-Vrouwekerk)’ye doğru yola koyulduk. Burada en çok istediğim,
ünlü sanatçı Michelangelo’nun İtalya dışında bulunan az sayıda eserinden biri -bazı kaynaklara göre İtalya dışındaki tek
eseri- olan Madonna and Child
heykelini görmek. Pazar günü olduğu için öğleden sonra açılan kilisenin
önündeki kısa kuyrukta biraz bekleyip içeri girdik. Tarihi yerleri ve özellikle
kilise gezmeyi seviyorsanız ki ben çok severim, mutlaka görmenizi tavsiye
edebilirim.
“Kuzeyin
Venedik’i”
diye de bilinen Brugge’den kanal turu yapmadan dönmek istemiyorduk. Koşarak
gidip biletlerimizi aldık, ancak uzun kuyruğu aşıp ilk sandala binemeyince ve
havaalanına gidecek trene yetişmek zorunda olduğumuz için kanal turu yapamadık.
Daha çok vaktiniz olursa ya da zamanı daha iyi organize edebilirseniz muhakkak kanal turu yapın! Benim aklımda kaldı;
bir daha gidersem, trenden iner inmez sandallara koşacağımJ
Brugge’de
ünlü müzeler de var. Historium, De Halve Maan Bira Fabrikası,
Çikolata Müzesi, Dantel Müzesi… Pek çok kaynakta yer alan bu müzeleri
gitmeden araştırmıştım. Normalde seyahatlerimde müze gezmeyi seven biri olmama
rağmen bu kez sadece sokaklarda dolaşıp, bol bol aylaklık yapmayı ve daha
plansız hareket etmeyi istemiştim. O yüzden Brugge’deki müzeleri ziyaret etmek
yerine kafama estiği gibi sokaklarda dolaşıp insanlarla sohbet ettim. İtiraf
edeyim, pişman değilimJ
Brugge’den Dönüş
İki
günlük kısa gezimizi Brugge’e doyamadan ve şurayı
da görelim, bu sokakta da yürüyelim diye diye, dönüş uçağını kaçırma
korkusuyla telaş içinde tamamladıkJ
Havaalanına giden trene atlayıp dönüş yolculuğuna koyulduk. Kısa ama etkileyici
bir seyahat oldu! Aklımın ve kalbimin bir kısmını Brugge’de bıraktım. Dilerim
tekrar gidebilirimJ
Minnewater Park... |
Yorumlar
Yorum Gönder