Hakikat, Elbet Bir Gün...
Beni çok etkileyen, kafamı açan, kalbime dokunan bir oyun
seyrettim!
Hakikat, Elbet Bir Gün Tiyatro D22’nin yeni oyunu.
Ben, Hakikat Elbet Bir Gün’den çok etkilendim. Anlattığından, anlatış biçiminden, anlatıcılarından… Hepsinden ayrı ayrı bir şeyler düştü payıma. İzlediğim günden beri, tüm arkadaşlarıma mutlaka seyredin, diyorum.
“Bütün normallerin değiştiği, değerlerin alt üst olduğu 'uzak' bir ülke..
Hakikat, Elbet Bir Gün
yerel bir masumun, bir gün hepimizin cebinden çıkması muhtemel o son
mektubunun hikayesi..
Distopik bir masal..”
Yazıyordu tanıtım metninde. Önce distopik olması ilgimi
çekti; ardından oyun metninin 2017 yılı Cevdet
Kudret Edebiyat Ödülü almış olması ve oyuncu kadrosu, “Bu oyunu seyretmeliyim!” dedirtti. En yakın tarihe bilet aldım; çok
fazla yorum okumadan gittim izlemeye. Baba Sahne’de koltuğuma oturup oyunun
başlamasını beklerken, sahnedeki o yabancılaştırıcı etki zihnime nüfuz etmeye
başlamıştı. Sahnedeki her şeyin üstünü örten ve bulanık haliyle her yanı “renksizleştiren” kocaman perde, sıkı bir
hikayenin girizgahı gibiydi.
Oyun başladı. İlk 10-15 dakika zihnim bulandı; kafamda oturmadı
parçalar, anlamadım hatta, hikayenin içine giremeyince ufak bir hayal kırıklığı
yaşadım. Sonra yavaş yavaş, incelikli bir kurguyla birleşmeye ve akmaya başladı
her şey. O ilk burukluğun ardı, hayranlık uyandırıcı, zihin açıcı bir reji, hiç
düşmeyen bir tempo ve vay be dedirten performanslarla
devam etti! :)
Hakikat, Elbet Bir Gün Tiyatro D22’nin yeni oyunu.
Maskelerle, müzikle, olabildiğince hareketli ve eğlenceli
bir şekilde anlatılan bir distopya. Çok
yakından, tanıdık bir yerden bakıp bir o kadar da evrensel bir üslupla anlatmışlar
baskıcı rejimlerin insanlara, şehirlere ve toplumlara neler ettiğini. Asla kör göze parmak sokmadan, didaktik bir
ciddiyetle değil de şiirsel bir incelikle
resmetmişler içinden geçtiklerimizi.
Burada metnin gücünden bahsetmem gerekir sanırım. Uzun
zamandır seyrettiğim, sahnelenen en iyi yerli metin; Hakikat, Elbet Bir Gün. Bazı cümlelerin altını çizmek, bazılarını aklımda
tutmak istedim seyrederken. Oyundan çıktığımda oyunu okumak için çok güçlü bir
istek duyuyordum. Hala, oyunu okuyabilmeyi çok istiyorum. Dilerim, bu metin yayınlanır. Biz de doya doya ve döne döne okuruz.
Elbette metni, çok iyi anlatan oyuncuların elinde bu denli
güçlenmiş prenses balığının, sokakların,
kargaların, ağaçların, mahallelerin, ayçiçeklerinin ve insanların hikayesi.
Seda Türkmen’i Cambazın
Cenazesi ve İstila’da seyredip
hayran kalmıştım. Burada da döktürmüş. Berkay
Ateş, Can Kulan ve Emir Çubukçu, üçü de –utanarak söylüyorum
ki- ilk kez seyrettiğim oyuncular; üçünün ayrı ayrı performansları ve bir arada
yarattıkları sinerji muazzamdı. Özellikle Berkay Ateş’in prenses balığı ve baba sahneleri olağanüstüydü. Hala aklımda, hala
zihnimde.
Oyunun benim için sürprizi ise Gizem
Erdem oldu. Ne oynasa seyrederim bundan sonra, diyerek çıktım salondan. Bir
köpek sahnesi var ki, bütün oyunculuk
öğrencileri izlesin isterim. O nasıl bir oynamaktır…
Ben, Hakikat Elbet Bir Gün’den çok etkilendim. Anlattığından, anlatış biçiminden, anlatıcılarından… Hepsinden ayrı ayrı bir şeyler düştü payıma. İzlediğim günden beri, tüm arkadaşlarıma mutlaka seyredin, diyorum.
Bütün oyun boyunca her an, bu işe ne kadar emek
verdiklerini, çok kafa yorduklarını ve inandıklarını hissettim. Sanırım tarif
edemediğim-bir adı varsa da bilmediğim- o his, her şeyin etkisini güçlendiriyor
seyircide. Afallıyorsun, içine dokunuyor bir şeyler, düşünmek ve bir şeyler
yapmak istiyorsun. Yani afalladım, içime dokundu anlatılanlar ve bir şeyler yapmak
istedim.
O hissi siz de yaşayın isterim. Ne yapın edin, bu sezon Hakikat, Elbet Bir Gün’ü seyredin
derim. Pişman olmayacaksınız! ;)
Tiyatrosuz olmaz...
YanıtlaSilBen de merak ediyordum bu oyunu :)
Blog'umdan asla vazgeçmedim, vazgeçmem. Sürekli yazı yazıyorum. :)
Ben de beklerim blog'uma! :)
Bu sene tiyatroya gidemedim ve çok üzüldüm:(
YanıtlaSil