Kayıtlar

Aralık, 2009 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zaman...

Ne çok gün geçmiş buraya yazmayalı. Yazmak istediğim pek çok şey vardı aslında. Gittiklerim, gördüklerim, okuduklarım, bir telaş paylaşmak istediklerim... Bir koşturmacadır akıp giderken yazamayışımın pek çok bahanesi var elbette. Ki ben sevmem bahaneleri, onları boşverelim bir yazıcık:) Neler yazacaktım mesela? Geçtiğimiz haftalarda ülkemize gelen, harika gösteriler yapan Birdhouse Factory 'nin şahane ekibinden bahsedecektim mesela. Öyle içten, öyle yetenekli ve öyle hoşsohbetlerdi ki iki saat kadar süren sohbetimizde zaman nasıl geçti anlamadım. Ve en önemlisi yaptıkları işe nasıl aşıklar! İşte dedim, başarının sırrı bu; aşkla yapılan her iş, tutkuyla devam eden her mücadele başarıya ulaşıyor. Sonra İşsana t'taki Orhan Veli Şiir Dinletisi'ni anlatmayı istemiştim. Attila Birkiye'nin hazırladığı, Mehmet Birkiye'nin sahneye koyduğu ve her ay gerçekleşen şiir dinletilerini kaçırmamaya çalışıyorum. Orhan Veli şiirlerini Müşfik Kenter seslendirdi. Ve o ne etkileyici,

Kraliçe Lear

Geçtiğimiz çarşamba akşamı Kenter Tiyatrosu'nda Kraliçe Lear'ı izledim. Yıldız Kenter'in hem yönettiği hem de oynadığı oyunun ilk gösterimiydi.En ön sırada yerimi alırken, Yıldız Kenter'i ikinci kez sahnede izlemenin heyecanını duyuyordum. İlki Ben Anadolu adlı oyundu ve beni derinden etkilemişti. Ben Anadolu'daki tek kişilik, ama çok karakter barından, performansından sonra usta sanatçıyı üç kişilik bir oyunda, hem de genç oyuncularla birlikte izleyecek olmak da ilginçti. İnsan düşünmeden edemiyor karşısında kimler olacak; nasıl olacak diye:) Ancak ilk sahneden itibaren tedirginliğimin ne denli yersiz olduğunu anladım. Hikayenin üç karakteri var: yaşlı bir oyuncu olan Jane, ona ezberde yardıma gelen liseli genç kız (Heather) ve çellist. Çellist açılış sahnesinden itibaren sahnedeydi ve harika ezgiler çaldı. Zaman zaman Jane'in egosuna dönüşüp içimize sızıyor, zaman zaman da anıları derleyip toparlayıp bugüne getiren bir aracı gibi duruyordu sahnede. Gençliği

Cümle Kapısı

Küçüklüğümden beri o şehirden bu şehre dolandığımdan olsa gerek, uzun yolculuklardan sıkılır olmuştum birkaç senedir. Haliyle otobüs yolculuklarının keyfini çıkarmayalı epey zaman olmuştu. Onca koşuşturma arasında bilet alma işini sürekli erteleyince bayram tatilinde eve gitme planım suya düşmek üzereydi ki ek bir sefer açıldı ve ben bir otobüste,arka sıralarda da olsa yer bulabildim. Gece yollarda olmak, Karadeniz’e doğru yol almak, memleket havasını alıştıra alıştıra solumak nasıl iyi geldi anlatamam. Hani derler ya ‘ Birini en iyi yol arkadaşlığında tanırsın,;yolculuk et tanımak istediğin kişiyle. ’ diye; galiba insan yine en iyi yolculuklarda ayna tutuyor kendi içine. Uykuyla uyanıklık arasında, kendi içimde dolandım durdum. Geçmişi, geçmemişi, var olanı ve hayal ettiklerimi düşündüm. Bir dolu şey üşüştü aklıma. Her bir görüntü başka bir yöne savurdu, anılar ortalığa saçıldı, geçtiğim yollar önümde uzandı. Ne yana gideceğimi bilemeden yol aldım bir süre. Dağıldım. Kazım Koyuncu tü