Kayıtlar

Kasım, 2011 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Dedemin İnsanları...

Fragmanını izlediğimde mutlaka görmeliyim demiştim. Vizyon tarihini not etmiş beklemedeyken blogger gösterimi için davet aldım ve koşarak gittim geçtiğimiz haftaki özel gösterime:) Aslında filmden çıkar çıkmaz bir şeyler yazmak istiyordum üzerine ama biraz demlemek istedim filmden bende kalanı… Dedemin İnsanları’nda Çağan Irmak yine sıcacık bir hikâye anlatıyor. Tarihe, siyasete, bu topraklarda yaşananlara dokunuyor, en naif yanından. İnsanlar anlatıyor. Zorla topraklarından ayrılmak zorunda kalanları, arada kalanları, bir denizin karşı kıyısına hep özlemle bakanları, bu topraklara kök salanları… Bir çocuğun dedesiyle ilişkisinden izliyoruz bu memlekette yaşananları. Bir çocuğun gözüyle seyrediyoruz bütün olup biteni; net, sahici ve iz bırakıcı bir biçimde… Çağan Irmak, kendi dedesinin hikayesini anlatmış esasında. Gerçek olduğunu bilince daha bir etkiliyor o’ üç şekerli insanlar’, ehlikeyif sofralar ve filmin sıcacık insanları… Çetin Tekindor, dede. Torununu en yalın biçimde seviyor o

Güzel Şeyler Bizim Tarafta...

‘Dünyayı olduğu gibi değil, olduğumuz gibi görürüz.’ demiş ya Hacı Bektaş Veli… Hepimiz durduğumuz yerden okuyoruz hayatı, gördüğümüz kadarıyla, bildiğimiz diller nispetinde… Ve hep en normal, en olması gereken ve en gerçek bizim hikayemiz zannediyoruz. Dinlediklerimizi, gördüklerimizi kendi sınırlarımızda demleyip, en leziz tada kavuştuk sanıyoruz ya… Doğruluğundan şüphesiz bir tavırla yudumluyoruz ya hani değerlerimizi, inançlarımızı… İşte Berkun Oya duruyor ve ‘Napıyorsunuz siz?’ diye soruyor. O kesin yargılarımızın, kibirli hallerimizin, dinlemeden yanından geçip gittiğimiz insanların hesabını soruyor. İnce ince. Kendini dinleterek. Güzel Şeyler Bizim Tarafta, son dönemde izlediğim en iyi oyunlardan biri! Bir camın ardından akıyor hikaye. Metafor değil, sahiden bir cam var seyirciyle oyuncu arasında. Elimizde kulaklıklarla salona girerken ne olacak acaba diye düşünmüştüm. Kulaklıkları taktık, camın ardında oyun başladı ve biz en ufak sesleri hissederek hikayenin içine yerleştik

Bayram Ola, Bayram Ola...

Bayramları seviyorum. Ritüelleri, sabahları erkenden başlayan günleri, özenli giysileri, ikramları, sonu gelmeyen ısrarları, bıkmadan tekrar tekrar kurulan cümleleri, yılda birkaç kez görüşülen uzak akrabaları, bir anda oluşuveren sessizlikleri, büyüklerin konudan konuya atlayabilme hızını, kalabalık sofraları … İnsana sinen o hevesli halleri, hepsini seviyorum. Bayram demek, yolculuk demek bir nevi… Memlekete, aileye, çocukluğa… Köyde bize bahçede ekmek pişiren Pakize teyzenin anısı demek, hayatta tanıdığım en iyi insanlardan birinin ,Ali Dayı’nın mezarında bir fatiha demek, çocukluğumun şu kocaman bahçesi meğer nasıl da küçükmüş demek, yürüdüğün yolları anımsamak, kurumuş ayak izlerine bakmak, kendine dönmek demek... Babanın gözlerinin içinde bir ışıltıyla lakin çok da renk vermemeye çalışarak sevinmesi demek, annenin hep bir telaş yemek yetiştirmeye çalışması, ‘Aman şunu da yemeden sakın gitme gurbet ele.’ demesi ve hep en sevilen yemeklerle donatılan masalar demek... ‘Bu bayramı da

Üstü Kalsın...

Hakan Gerçek ’i ilk sahnede izleyişim İş Sanat’ta bu sezona kadar her ay düzenlenen şiir dinletileriydi sanırım. Ardından Kenter Tiyatrosu’nda 39 Basamak’ta izlemiştim ve hayranlığım bir kat daha artmıştı. Ama beni en çok etkileyen oyunu, soğuk bir akşamda Akatlar Kültür Merkezi’nde izlediğim Van Gogh olmuştu. Kenter Tiyatrosu’ndan ayrılıp kendi tiyatrosunu kurmuştu ve ilk oyunu Van Gogh’tu. O akşam beni ne kadar etkilediğini, sarstığını nasıl anlatsam ki… Sonrasında arkadaşlarım Tiyatro Gerçek’teki atölyelere katıldılar. Buluşmalar, etkinlikler, oyunlar derken Hakan Gerçek’le tanışıp sohbet etme fırsatı bile buldum:) Oyunlarını, dinletilerini kaçırmamaya özen gösterdim, hayranlıkla takip ediyorum yaptıklarını. Geçen yıl, bu sezon için bir Cemal Süreya portresi hazırladığını öğrendiğimde inanılmaz sevindim. Van Gogh’tan sonra yine ortaya harika bir iş çıkacağına şüphem yoktu. O nedenle Üstü Kalsın’ın ilk gösterimine gitme hazırlıkları yapıyordum, ancak olmadı. Dinletiyi ikinci göst