Kraliçe Lear
Geçtiğimiz çarşamba akşamı Kenter Tiyatrosu'nda Kraliçe Lear'ı izledim. Yıldız Kenter'in hem yönettiği hem de oynadığı oyunun ilk gösterimiydi.En ön sırada yerimi alırken, Yıldız Kenter'i ikinci kez sahnede izlemenin heyecanını duyuyordum. İlki Ben Anadolu adlı oyundu ve beni derinden etkilemişti.
Ben Anadolu'daki tek kişilik, ama çok karakter barından, performansından sonra usta sanatçıyı üç kişilik bir oyunda, hem de genç oyuncularla birlikte izleyecek olmak da ilginçti. İnsan düşünmeden edemiyor karşısında kimler olacak; nasıl olacak diye:)
Ancak ilk sahneden itibaren tedirginliğimin ne denli yersiz olduğunu anladım.
Hikayenin üç karakteri var: yaşlı bir oyuncu olan Jane, ona ezberde yardıma gelen liseli genç kız (Heather) ve çellist.
Çellist açılış sahnesinden itibaren sahnedeydi ve harika ezgiler çaldı. Zaman zaman Jane'in egosuna dönüşüp içimize sızıyor, zaman zaman da anıları derleyip toparlayıp bugüne getiren bir aracı gibi duruyordu sahnede.
Gençliği temsil eden Heather karakterini canlandıran Sedef Şahin'se eminim pek çok yaşıtını kıskandıracak bir biçimde sahneye yakışıyor, usta bir oyuncunun karşısında 'döktürüyordu'.
Yıldız Kenter...
O'nun bu oyundaki performansını anlatabilmeyi çok isterdim; ancak becerebileceğimi sanmıyorum.Gidin,görün...
Öyle bir hale gelmiştik ki oyundan çıkınca; sesi, duruşu, söyledikleri ve sustuklarıyla aklıma yer etti kaç gündür...
Yaşlılık, gençlik ve unutmak üzerine kurulu bir oyun Kraliçe Lear.
Gençken unutmaya çabalayan,unutmayı maharet sayıp sürekli keşfedilen yeni şeylere aklında da yer açmaya çalışan insanoğlunun yaş aldıkça 'hatırlamak'-kimbilir belki de unutmamak:)- denen mucizeye nasıl da muhtaç olduğunu tekrar 'hatırlatıyordu'.
Aklın dehlizlerinde kaybolup, kalbine tutunmaya çalışan; zaman zaman tutunamayan, vazgeçmek isteyen, vazgeçen, kaybeden, direnen bir kadın vardı. Ve o kadında anlatılan bir ömür vardı esasında.
Oyundan çıkınca, köşebaşında ayrıldığım arkadaşımdan bir mesaj düştü telefonuma. 'Birgün biz de yaşlanacağız, nbr?' diyordu.
'Kader:)' yazdım ben de.
Sonra yol boyu kaderimde olsun istediklerimi, unutmayı göze alamayacaklarımı düşündüm. Bütün otobüsleri bile isteye kaçırıp yürüdüm; daha çok şey düşünürsem daha çok şey hatırlarmışım gibi...
Unutmak...Benim bir türlü beceremediğim, karşısında çocuksu bir çabayla direndiğim o kıymetli maharet, bir gün illetim olur musun?
Kimbilir...
Kader...
Ben Anadolu'daki tek kişilik, ama çok karakter barından, performansından sonra usta sanatçıyı üç kişilik bir oyunda, hem de genç oyuncularla birlikte izleyecek olmak da ilginçti. İnsan düşünmeden edemiyor karşısında kimler olacak; nasıl olacak diye:)
Ancak ilk sahneden itibaren tedirginliğimin ne denli yersiz olduğunu anladım.
Hikayenin üç karakteri var: yaşlı bir oyuncu olan Jane, ona ezberde yardıma gelen liseli genç kız (Heather) ve çellist.
Çellist açılış sahnesinden itibaren sahnedeydi ve harika ezgiler çaldı. Zaman zaman Jane'in egosuna dönüşüp içimize sızıyor, zaman zaman da anıları derleyip toparlayıp bugüne getiren bir aracı gibi duruyordu sahnede.
Gençliği temsil eden Heather karakterini canlandıran Sedef Şahin'se eminim pek çok yaşıtını kıskandıracak bir biçimde sahneye yakışıyor, usta bir oyuncunun karşısında 'döktürüyordu'.
Yıldız Kenter...
O'nun bu oyundaki performansını anlatabilmeyi çok isterdim; ancak becerebileceğimi sanmıyorum.Gidin,görün...
Öyle bir hale gelmiştik ki oyundan çıkınca; sesi, duruşu, söyledikleri ve sustuklarıyla aklıma yer etti kaç gündür...
Yaşlılık, gençlik ve unutmak üzerine kurulu bir oyun Kraliçe Lear.
Gençken unutmaya çabalayan,unutmayı maharet sayıp sürekli keşfedilen yeni şeylere aklında da yer açmaya çalışan insanoğlunun yaş aldıkça 'hatırlamak'-kimbilir belki de unutmamak:)- denen mucizeye nasıl da muhtaç olduğunu tekrar 'hatırlatıyordu'.
Aklın dehlizlerinde kaybolup, kalbine tutunmaya çalışan; zaman zaman tutunamayan, vazgeçmek isteyen, vazgeçen, kaybeden, direnen bir kadın vardı. Ve o kadında anlatılan bir ömür vardı esasında.
Oyundan çıkınca, köşebaşında ayrıldığım arkadaşımdan bir mesaj düştü telefonuma. 'Birgün biz de yaşlanacağız, nbr?' diyordu.
'Kader:)' yazdım ben de.
Sonra yol boyu kaderimde olsun istediklerimi, unutmayı göze alamayacaklarımı düşündüm. Bütün otobüsleri bile isteye kaçırıp yürüdüm; daha çok şey düşünürsem daha çok şey hatırlarmışım gibi...
Unutmak...Benim bir türlü beceremediğim, karşısında çocuksu bir çabayla direndiğim o kıymetli maharet, bir gün illetim olur musun?
Kimbilir...
Kader...
biz ölünce, kafamda canlanan senaryoya göre herkesi toplayacaklar ve hayatta herkesin göremediği ama önemli şeyleri söyleyen birisi çıkacak. tıpkı oyunlardaki hileleri söyleyen siteler ve programlar gibi. eğer böyle bir şey olursa ve bu kelimeleri orada saymaya başlarlarsa heyecanla bekleyeceğim şu kelimenin gelmesini:
YanıtlaSilDehliz.
dehlizler denizindeki yaşamında doğru rüzgarları ve eğlenceli fırtınaları diliyorum senin için.
Yıldız Kenter'i de işini iyi apan bir insan olduğu için kutluyorum-sanki kutlamama ihtiyacı varmış gibi-.
Unutmaya direnmek... Ben de böyle başlamıştım ilkin. Ne de güzeldi, unutulmayası anlar yaşamış olmak... Uzunca, yaşamım onla kıymetli sandım. Yaşamak zor gelir de oldu hatta, ben acımı seviyorum sandım. Sonra, bir yazı okudum, bilimsel bir araştırma. Beynimiz, en çok etkilendiğimiz anları silmekte, bizim karşı koyamayacağımız denli ustaymış. Düşün ki, neyi beyninden silindiği için, neyi unuttuğunu hatırlamıyorsun... "Madem, hatırlıyorum böylesine, etkilenmemişim demek yeterince, kendime kastetmeyi bırakmalıyım" dedim sonra kendime. Direnmeyi unuttum... Ilgıt'tan klonladım. Biri unutmaların ustası oldu, diğeri sürekli işi çıkan bir mezar bekçisi. İyi anlaşıyorlar. Ben, yardım ediyorum iyi geçinmelerine...
YanıtlaSilHayat...
Not: Harikasın diye kaç kere söylemeliyim bilmiyorum ama, sen say ben başlıyorum :) O son paragraftan bana da versene...
alzaymır (yazılışını inanın bilmiyorum, ondan böyle yazdım) aşısı çıksın! herkes unutmak istiyor. olalım, unutalım. başbakan olmasın ama aşıyı. başbakan kimdi lan?
YanıtlaSilseçmece unutmak diye bir dünyanın olmadığını bildiğimizden, fantezilerin renkli sıradanlığında erkekler marstan kızlar venüsten gibi akademik eğlencelerime geri gidiyorum ve sonraki yazını merakla beklediğimi buradan az sayıdaki okuyucularına söylüyorum.