Not Defterinden...

-Yine yazmadığım için kendime kızdığım günler; bir koşturmacayla akıp gidiyor zaman. Telaşların arasında durup düşünüyorum, içimden cümleler kuruyorum; ama nedense yazmaya üşeniyorum.

Diyarbakır Surları'ndan...

-Diyarbakır. Geçtiğimiz ay Diyarbakır’a gittim. İş seyahatinin önüne bir Pazar günü ekledim ve bir gün boyunca şehri gezme fırsatım oldu. Herkesin dikkatli ol uyarılarıyla gittiğim kentte tek başıma dolaştım; hanlara, eski sokaklara girip çıktım. Vedat Milor’un izinden gidip Tarihi Hasan Paşa Hanı’nda Mustafa Amca’nın Kahvaltı Dünyası’nda kahvaltı ettim, Ulu Cami’yi gezdim. Diyarbakır Surları’na çıkıp hevsel bahçelerine, Kırklar Dağı’na, On Gözlü Köprü’ye baktım uzaktan. Sülüklü Han’da mis gibi menengiç kahvesi ve gül şerbeti tattım; soluklandım. Cahit Sıtkı’nın müzeye dönüştürülmüş evine gittim. Daracık taş sokaklarında dolaştım, insanlarla sohbet ettim, şahane mutfağından bolca nasiplendim. Keldani Kilisesi, Gazi Köşkü’ne de uğradım ve meşhur Mardin Kapı’dan geçtim:)
Sülüklü Han'da soluklanırken...

Diyarbakır, tarihi ve sosyolojik yapısıyla görülmesi gereken şehirlerden; bir de tabi mutfağıyla:)

- Sabahattin Ali’den Hikâyeler: Gece Kapladı Her Yeri. İş Sanat ‘ta senelerdir süregelen şiir dinletilerine hikâye dinletileri de eklendi. Sait Faik Hikayeleri ile başlayan hikaye dinletilerinin ikinci konuğu Sabahattin Ali idi. Metin Belgin, Hakan Gerçek, Tilbe Saran ve Bülent Emin Yarar, Sabahattin Ali’nin üç hikayesini seslendirdiler. Radyo tiyatrosu konseptinde sahnelenen dinleti gerçekten büyüleyiciydi. Hikayeler içimizden aktı neredeyse. Öyle güzeldi ki… Bu sezon son dinletiydi ama önümüzdeki sezon muhakkak takip edin, seyredin derim;)

-Inishmorelu Yüzbaşı. İstanbul Devlet Tiyatroları’nda Murat Karasu rejisiyle sahnelenen oyuna, Karasu’nun imzasına güvenerek büyük bir beklentiyle gitmiştim. Ancak biraz hayal kırıklığıyla ayrıldım. Işık, müzik ve sahne tasarımı oldukça iyiydi. Ancak metinde ve oyunculuklarda oturmayan bir şey vardı. Hep aynı mesaj üzerine dönüp duran konu ve abartılı oyunculuklar oyunun gücünü ziyadesiyle düşürmüş. Dönüp bakınca bu sezon izlediğim kötü oyunlardan biriydi diyebilirim.

-Çirkin. Yine İstanbul Devlet Tiyatroları’nca sahnelenen bir oyun. Güzellik kavramının toplumsal olarak dayatılmasını sorgulayan metin, oldukça güçlü. Başrolde Tolga Evren şahane bir performans sergiliyor. Diğer oyuncularsa vasattı. Ancak hem metnin hem de Tolga Evren’in oyun gücü Çirkin’i sezonun izlenmesi gereken oyunlarından biri arasına yerleştiriyor bence:)

-Itrî&Bach . Son günlerde sürekli dinlediğim enfes albüm. Ertan Tekin, Murat Aydemir ve Çağ Erçağ’ın Itrî’nin ve Bach’ın eserlerini yorumladıkları albümde, aynı yüzyılda farklı topraklarda yaşamış bu iki büyük bestecinin eserlerinin tanbur, duduk ve viyolensel ile yorumlanması insanda farklı, güçlü bir etki bırakıyor. Özellikle Itrî’nin Tut-i mucize guyem ve Mevlevi Ayini Selamından bölümlerini tekrar tekrardinliyorum günlerdir. Albümü muhakkak dinleyin derim;)

-Okunacak kitaplar birikti yine masamda. Şu sıralar çantamda, Hasan Ali Toptaş’ın Heba’sı var. Gölgesizler’le bende farklı bir yer edinen Toptaş’ın hevesle beklediğim yeni romanını çıkar çıkmaz aldım. Yine aynı derinlik ve yalınlık. Yine aynı insanı çarpan, akıp giden sözcükler. Muhakkak diyorum, ama muhakkak, bir Hasan Ali Topbaş kitabı okuyun…



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osman ve Yeniden Kitap Kulübü

Ev...

Hafta Sonu Yeşil Bir Kaçış: Ortanca Evleri