Ev...

 7 Ekimdi, İstanbul'daki evimizi kapattık. O evden, eşyalar kolilenirken kucağımda Leyla ile çıktım. Çok ağladım. Aynur'un evine vardığımda ağlamaktan ve bütün hazırlık sürecinin yorgunluğunun bir anda üstüme çullanmasından belki kolum kanadım kırılmış gibiydi. Aynur bizi kapıda karşıladı, eşyalarımızı taşıdı, bana sarıldı, Leyla'yı aldı doyurdu, bana sıcak bişiler hazırladı. O gün Aynur'un o sarıp sarmalayışı, dermanım yokken uzanan eli olmasaydı, ne yapardım bilmiyorum. 

O gün o evi kapatmanın anısı öyle ağır ki zihnimde...



Neredeyse iki ay olmak üzere... Biz bu süreçte Aynur'un evinde, ailelerimizin yanında, öğretmenevinde, otelde kaldık. Şehirler, odalar, yataklar... değiştirdik. Düzenler kurup bozduk. Her şeye hızlı çözümler bulduk. Leyla'yla uçağa bindik, ülke değiştirdik. Şimdi Amsterdam'dayız. Bir aydır, otelde kalıyoruz. Birkaç bavul ile geldiğimiz şehirde her şeyin sadece yetecek kadar olduğu bir düzende, 40 m2de yaşıyoruz. Odamız kanala bakıyor, karşımızda şahane evler var; pencereden akan hayatı seyrediyorum. Karşıdaki evlerdeki insanları görüp hikayeler uyduruyorum.



Bütün bu süreç bana çok şey gösterdi, çok şey öğretiyor. Esnekliğimizi, dayanıklılığımızı, dirayetimizi keşfediyorum sanki yeniden. Küçük bir bebekle göç ederken, fiziken ve duygusal olarak sınırlarımızı ve yapabileceklerimizi görüyorum; şaşırıyorum, çokça şükrediyorum.




Hayat akıyor, bir dolu şey oluyor. 

Tüm bu göç meselesinde kalbime en ağır geleni ev meselesi oldu. Bir evi kapatmak, dünyada evsiz olmak, eşyalarımızı evimiz olmadan bir belirsizliğe göndermek... Leyla'nın oyuncaklarını, yatağını, eşyalarını bir konteynıra uğurlamak...

Belki her şeyin düğümlendiği, belki içimde çözüldüğü yer o ev meselesi oldu içimde. Kalbimde bir sızı sanki...


Cem Adrian'ın Kül'ünü dinliyordum Buket Çıkmazı'ndaki evden çıkarken...


Bugün Amsterdam'da, çok sevdiğim bir arkadaşım evine davet etti. İnce belli çay bardağında demleme çay içtik. Sohbet ettik. Leyla, halının üstünde arkadaşımın çocuğuyla oynadı. Çok güzel bir gün geçirdik. O evden çıkıp tramvay durağına yürürken içimde bir şey titredi.

Leyla'nın otel odasında büyümesi, kalbimi kırdı sanki.

Derin bir ev özlemi belki... Eşyalarımı, evimi, bir evim olması hissini özledim.

Kül'ü dinledim. Tramvayda. Gece şahane görünen şehre bakıp ağladım.

Bir evim yok, şimdilik.

Biliyorum, geçecek...

Tekrar bir ev kuracağız, yeniden güzel sofralar hazırlayacağım; kahve makinası, tabaklar, fincanlar... Tanıdık bir huzurla sarmalanacağım yine.


Öyle çok ihtiyacım var ki...

Yeryüzünde bir ev'e.










Yorumlar

  1. Selam,
    IG'de gördüğümden beri yazını okumak aklımda. Eh, öğlen arası yazarak pek de açmamışım arayı. Birkaç zamandır sabah sayfaları yazıyorum. Tabii düşe kalka, ara vere vere, bazen de peş peşe. Bu sabah aklımdan geçen bir düşünceyi kağıda döktüm ve çok zorlandım. Anneliğimde de çok zorlanmıştım. Akıl vermek değil niyetim; ben şimdilerde çalışmasam, bir işim olmasa ne olur acaba diye kendimi sorgularken başkasına akıl vermek de istemem. Ama uzaktan seyrettiğim senin için şöyle diyebilirim: Bir maceranın içindesin. Acı çekmen de doğal ama üzüldüklerine dönüp bakmaktansa önündeki apaydınlık geleceğe, Leyla'nın tam gözlerinin içine baksana. Ah, onun gözlerinden daha güzel ne var hayatında? O süper annelerin olduğu zamanlarda çalışan bir anne olarak ne çok sorguladım anneliğimi. Hayat, böyle! Şimdi ne boşmuş diyorum. Doğrusu, yanlışı yok hayatta hiçbir şeyin. Ben seni ve aileni nasıl keyifle izliyorum. İçtiğin o kahveler var ya birlikte içiyoruz haberin olsun. Eee, kimse olmasa anlatacak bir blogun var. Ne güzel olurdu bir Amsterdam günlüğü?
    ....ve son söz: yahu bir otelde çocuk büyütmekten daha güzel ne olabilir? Bayılırım otel odalarına. Bir de kanal manzaralı....
    Çok öpüyorum seni. Lütfen gülümse :))

    YanıtlaSil
  2. dilerim en güzel ev sizin olsun bebeğinizi büyüttüğünüz sıcak huzurlu. Hülya

    YanıtlaSil
  3. Bir zamanlar ben de evimi bırakmak zorunda kalmıştım. Nasıl zor olduğunu biliyorum. Yaşarken kıymetini bilmediğim ayrıntılar hep zihnimdeydi. Sonra yeniden ev kurduğumuz da o evin kapısını öpmüştüm. Yeni hayatınız mutlu olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osman ve Yeniden Kitap Kulübü

Hafta Sonu Yeşil Bir Kaçış: Ortanca Evleri