Bayram Ola, Bayram Ola...
Bayramları seviyorum. Ritüelleri, sabahları erkenden başlayan günleri, özenli giysileri, ikramları, sonu gelmeyen ısrarları, bıkmadan tekrar tekrar kurulan cümleleri, yılda birkaç kez görüşülen uzak akrabaları, bir anda oluşuveren sessizlikleri, büyüklerin konudan konuya atlayabilme hızını, kalabalık sofraları … İnsana sinen o hevesli halleri, hepsini seviyorum.
Bayram demek, yolculuk demek bir nevi… Memlekete, aileye, çocukluğa…
Köyde bize bahçede ekmek pişiren Pakize teyzenin anısı demek, hayatta tanıdığım en iyi insanlardan birinin ,Ali Dayı’nın mezarında bir fatiha demek, çocukluğumun şu kocaman bahçesi meğer nasıl da küçükmüş demek, yürüdüğün yolları anımsamak, kurumuş ayak izlerine bakmak, kendine dönmek demek...
Babanın gözlerinin içinde bir ışıltıyla lakin çok da renk vermemeye çalışarak sevinmesi demek, annenin hep bir telaş yemek yetiştirmeye çalışması, ‘Aman şunu da yemeden sakın gitme gurbet ele.’ demesi ve hep en sevilen yemeklerle donatılan masalar demek... ‘Bu bayramı da gördük, çok şükür.’ diyen yaşlıların elini öpmek, tüketilecek çok bayram var umuduyla ordan oraya koşturmak, bir dahaki bayramın planlarını yaparken geçen bayramdan o zamana geçenin hesabını yapmak demek... İç geçirmek, uzun uzun susmak ve tertemiz oturma odalarında kahkalar atmak demek...
Zaman ne hızlı geçiyor yahu, deyiverip susmak...
Bir nevi, hayatı anlamaya yardımcı günler bayramlar... Gelenleri, gidenleri, yürüdüğümüz yolları, telaşlarımızı, heveslerimizi ve insana has çeşit çeşit halleri barındırıyor. Bir kaç güne ömürlerimizin hesap dökümü sığıyor.
Duruyoruz ve birbirimize bakıyoruz ve sonra içimize... Soluk alıyoruz ve soluğumuzla ısıtıyoruz belki bazı kalpleri veya susuşlarımızla kırıyoruz kimilerini... Kim bilir...
Zaman, öyle hızlı geçiyor ki... Ve bayramlar...
Bir bayram daha geçip gitti. Kalabalık sofralar dağıldı, yolcular gurbete döndü, kalan tatlılar şekerlenmeye yüz tutuyordur şimdi bembeyaz örtülü dolaplarda.
Başka bayramlar da görebilecek miyiz acaba diyorum kendi kendime şimdi, nasıl çoğalacak, ne kadar eksileceğiz... Kim bilir...
Bayram demek, yolculuk demek bir nevi… Memlekete, aileye, çocukluğa…
Köyde bize bahçede ekmek pişiren Pakize teyzenin anısı demek, hayatta tanıdığım en iyi insanlardan birinin ,Ali Dayı’nın mezarında bir fatiha demek, çocukluğumun şu kocaman bahçesi meğer nasıl da küçükmüş demek, yürüdüğün yolları anımsamak, kurumuş ayak izlerine bakmak, kendine dönmek demek...
Babanın gözlerinin içinde bir ışıltıyla lakin çok da renk vermemeye çalışarak sevinmesi demek, annenin hep bir telaş yemek yetiştirmeye çalışması, ‘Aman şunu da yemeden sakın gitme gurbet ele.’ demesi ve hep en sevilen yemeklerle donatılan masalar demek... ‘Bu bayramı da gördük, çok şükür.’ diyen yaşlıların elini öpmek, tüketilecek çok bayram var umuduyla ordan oraya koşturmak, bir dahaki bayramın planlarını yaparken geçen bayramdan o zamana geçenin hesabını yapmak demek... İç geçirmek, uzun uzun susmak ve tertemiz oturma odalarında kahkalar atmak demek...
Zaman ne hızlı geçiyor yahu, deyiverip susmak...
Bir nevi, hayatı anlamaya yardımcı günler bayramlar... Gelenleri, gidenleri, yürüdüğümüz yolları, telaşlarımızı, heveslerimizi ve insana has çeşit çeşit halleri barındırıyor. Bir kaç güne ömürlerimizin hesap dökümü sığıyor.
Duruyoruz ve birbirimize bakıyoruz ve sonra içimize... Soluk alıyoruz ve soluğumuzla ısıtıyoruz belki bazı kalpleri veya susuşlarımızla kırıyoruz kimilerini... Kim bilir...
Zaman, öyle hızlı geçiyor ki... Ve bayramlar...
Bir bayram daha geçip gitti. Kalabalık sofralar dağıldı, yolcular gurbete döndü, kalan tatlılar şekerlenmeye yüz tutuyordur şimdi bembeyaz örtülü dolaplarda.
Başka bayramlar da görebilecek miyiz acaba diyorum kendi kendime şimdi, nasıl çoğalacak, ne kadar eksileceğiz... Kim bilir...
Yorumlar
Yorum Gönder