Okur Olmak…
“Benden okumak için kitap önermemi
isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hâlâ öyle!”
Şu okurlar bunları takip eder; bunları seven şunlara bayılır, onu okuduysan şöyle birisin… Bunlar hep dedikodu sayın okuyucum:)
Barış Bıçakçı
Geçenlerde,
birkaç arkadaşımla, bir buluşma öncesi, kocaman bir kitapçıda geziyoruz. Ben
“Çok Satanlar” rafının önünde durmuş etrafa bakıyorum. Listedeki kitaplardan
birini elime alıp kurcalıyorum. Arkadan iki arkadaşım geliyor, küçümseyerek
bakıyorlar. “Merak ediyorum ben bu kitabı ya; alsam mı acaba?” diyorum.
İnanmaz, şaşkın bir biçimde “Ciddi misin?” diye soruyorlar. Sonra sohbet, “Yok
artık, sen bunu okuyacak olamazsın.”larla devam ediyor.
Neden, diye
düşündüm; neden ben o kitabı okuyacak olamam?
Çünkü, “okur
olmak” da diğer rollerimiz gibi toplumsal bir kisveye büründü galiba son
yıllarda-ya da belki hep öyleydi de ben yeni idrak edebiliyorum-. Birikiminin,
sosyal sınıfının, politik veya sosyal duruşunun bir gölgesi, bir parçası olarak
devam ettirmen gereken bir sorumluluk sanki kitap okumak. Okuyorsan, toplumsal
rollerine ait çizgilerde tercihlerin olmalı.
“Aa, bunu mu
okuyorsun?”, “Şunu okumadım deme
sakın.”, “O kitabı okumadıysan hiç konuşmayalım bence.” cümlelerini defalarca
duymuş kulaklarımla, yeni ayıyorum bu mevzuya.
Oysa, okur olmak, toplumsal değil; tamamen kişisel bir yolculuktur bence.
Kitap giren,
kütüphanesi olan bir evde büyümüş olduğum için kendimi hep şanslı hissederim.
Çünkü, bu sayede kitapla haşır neşir olarak büyüdüm. Hayatımın her döneminde,
yaptıklarımın, unvanlarımın, rollerimin yanına bir “okur” sıfatı ekledim.
Klasikleri, babamın eski ders kitaplarını, politik yayınları, “ağlak”
romanları, adı pek bilinmeyen yazarları, çok satanları… Kişisel okuma
yolculuğumda karşılaştığım pek çok müellifi ve metni arkadaş edindim kendime.
Her kitabın, bir vakti olduğuna
inanırım. Kapağını
açtığım her kitap, tanıştığım her yazar; zihinsel olarak ona hazır olduğumda,
ona ihtiyaç duyduğumda, zamanı geldiğinde çıktı karşıma. Buna samimiyetle
inanıyorum. Bu yüzden, kitapçıda dolaşırken aldığım, vaktini bekleyen kitaplar
duruyor kütüphanemde. Ya da “Mutlaka okumalısın!”lar yüzünden bana ulaşan veya
edindiğim eserleri “zamanı gelecek elbet” ümidiyle aklımın ve evimin bir
köşesinde tutuyorum. Ve bugüne kadar, vakti gelen tüm kitapları büyük bir iştah
ve hevesle buyur ettim.
Elbette,
bende yeri ayrı olan yazarlar, kitaplar var; sevdiklerim, beğenmediklerim,
tekrar tekrar okuduklarım… Bütün bu
ayrımlar, ayrışmalar olabildiğince bana dair esasında. Tamamen benimle
ilgili. Bugünümle, tekamül seviyemle, birikimimle, ruh halimle, duygusal
hayatımla, algı seviyemle; yani dışarıdan görünen ve görünmeyen, olduğum her
halimle, sadece benimle ilgili. Okur
olarak yolculuklarımızda her birimiz fena halde yalnızız aslında.
Karşımıza
çıkan kitaplar, tanıştığımız yazarlar, beğendiklerimiz veya sevmediklerimiz,
tüm toplumsal rollerden azade olmalı o yüzden. “Aaa sen bunu nasıl okursun
yahu?” lar, küçümser bakışlar veya “Kesin okumuştur şunu.” diye hayran hayran
iç geçirmeler… Hepsi tehlikeli, sınırlayıcı ve yıkıcı önyargılar. Çünkü, ne okuduğumuzdan ziyade,
okuduğumuzdan bize ne kaldığı; o kitapla ne kadar yol aldığımız, yazarla kurduğumuz/
kuramadığımız ilişkinin derinliği değiştirir pek çok şeyi. Hatta, her şeyi.
Geçtiğimiz
günlerde, uzak bir tanıdığımdan, bir vesileyle kitap tavsiyesi istedim; benden
farklı, zihnimi açacak bir okuma listesi olacağını tahmin ederek. Sağolsun,
hızlıca zengin bir liste paylaştı. Seçkiye bakınca, oldukça garipsedim. Çünkü,
çok tanıdıktı. Edebi eserler, kurmaca metinler ve sevdiğim yazarlar bir arada.
Şaşırdığımı söylediğimde de “Ben edebi bir liste istediğini sanmıştım.” dedi.
Muhtemel ki, yalnızca edebiyat okuru olarak konumlanmışım onun zihninde. Başka
alanlara adım atamayacağımı düşünmüş olmalı. Yakın bir başka arkadaşımsa, bir
tartışmada, “zaten hep roman okuduğumu” ve bunu bana hiç yakıştıramadığını
söylemişti evvelinde. Ne garip!
Okur olmak; yakıştırılan, beklenti
karşılaması gereken, toplumsal bir rol değil oysa.Şu okurlar bunları takip eder; bunları seven şunlara bayılır, onu okuduysan şöyle birisin… Bunlar hep dedikodu sayın okuyucum:)
Eli kitaba değen kaç insan varsa
yeryüzünde; o sayıda okur çeşidi var işte. Okur olmak, tamamen kişisel bir
mesele nihayetinde.
Okur olmak
mevzûnda, kendi yolunuzu bulmanız dileğiyle… ;)
Yorumlar
Yorum Gönder