Mesaj Kutum'dan Sefer Tasıma

Bu aralar gündemde bir dolu şey var malum. Bir yandan ekonomik gelişmeler hepimizi tasarrufa, daha az harcamaya, aldıklarımızı düşünmeye zorunlu kılarken bir yandan da gıda terörü- hastalıklı etler, kimyasallar, katkı maddeleri- ne yesek-ne içsek diye kara kara düşündürüyor!

Bugün düzenli takip ettiğim bloglardan birinde güzel bir yazı okudum:) Gıda mevzusuna dair sürekli mesaj kutularımıza düşen haberleri- şunu yemeyein, bunu sakın içmeyin, bunda bilmemne varmış..vs- mevzusunu içimi şişirmeden anlatmış. Yazıyı yüzümde buruk bir tebessümle okudum ve kendi hayatımı düşündüm.

Daha evvel de paylaşmıştım; ben de bu mevzuya epeyce kafa yoruyorum. Temiz gıdaya erişebilelim, ne yediğimizi bilelim diye çokça çaba gösteriyorum. Yerli tohumdan üretilen, küçük üreticinin emeği,  doğal olduğuna inandığım şeyleri almaya çalışıyorum.
Peyniri Burhaniye'de bir mandıradan, zeytini ve zeytinyağını Ayvalık'tan, muzu-avokadoyu Antalya'dan, cevizi Muğla'dan, bademi Datça'dan, tereyağını köyden, ekmeği ekşi mayadan alıyorum. Böyle yazınca çılgınlık gibi geliyor olabilir! :) Ama vallahi öyle değil!

Alışınca, okuyup araştırdıkça başka türlüsü içime sinmiyor. Küçük üreticileri bulup, araştırıp desteklemeye çalışıyorum. Cemal, kargo taşımaktan yıldı:p

Hal böyle olunca, eve giren malzemelere özenince dışarıda yediğimiz-içtiğimiz şeyleri daha da sorgular oldum. Eskiden çılgınca mekan mekan gezerdim. Özellikle kahvaltı konusunda acayip hevesliydim. Boğaz hattını, İstanbul'un keyifli sokaklarını, acayip semtleri kahvaltı uğruna arşınlamışlığım çoktur. Şimdi ise zorunlu kalmadıkça dışarıda neredeyse hiç kahvaltı yapmıyorum. Ofise gitmeden mümkünse evde birşeyler atıştırıyor, vakit yoksa yiyeceklerimi çantama atıyorum. Hafta sonu da evde uzun sofralar kurmayı seviyorum. Olmazsa, dışarıdaysak, yollara çıkıyorsak üşenmiyorum yanımda taşıyorum!

Eskiden asla yapmayacağım bir şeydi bu. "Amaan ya durur bir yerde yeriz." "Ne o öyle, dışarıdan yiyecek içecekle oturmam ben mekanlarda." "Evden taşımaya değer mi ya!" derdim. Değiyormuş. Valla!
Belgrad ormanında...


Şimdi evden çıkmadan ne yiyeceksek hazırlayıp yanımıza alıyorum. Bazen ormandaki yürüyüşümüz sonrasında, bazen de yollarda durduğumuz bir ağaç altında çıkarıp kendi hazırladığımız yiyeceklerle sofralar kuruyorum.

Vaktiyle Gülru'nun aldığı kırmızı-beyaz kareli çok sevdiğim bir örtümüz var, hep arabanın bagajında. örtüyü serip çimlerde, tahta masalarda, yol kenarlarında şahane anılar yaratıyoruz:)

Gölyazı'da...

Kimi zaman göl kenarında iki çay söyleyip işletmelerin masasını kullanıyoruz, kimi zaman da yol kenarlarında bir ağaç gölgesi buluyoruz.

Küçük bir termos, birkaç kapaklı kap, içinize sinen ve sevdiğiniz atıştırmalıklar yetiyor keyifli anlar yaratmaya:)


Ekonomik ve kesinlikle çok keyifli oluyor! :)

Hangi ormandı çıkaramadım ;)
Yani denem o ki, mesaj kutumuz acayip mesajlarla dolu olabilir! Onu yemeyelim, şunu almayalım, para harcamayalım cümleleri içimizi kemiriyor olabilir. Bu durumlarda bence en iyisi sefer tası!


Saçma mekanlara abuk paralar ödemeden, içinize sinen-sevdiğiniz şeylerin tadına vararak, farklı ortamları keşfe açık, güzel sofralar kurmak mümkün! :)

Vallahi.

Eceabat'ta bir sefer tası sofrası! :)



Yorumlar

  1. Çok iyi fikir! Ben de mi başlasam o çılgın adımları atmaya? Öncelikle kaliteli hayvansal ürün bulmam lazım örneğin. Doğru düzgün kırmızı et - tereyağı vs. Ah Merve.. Hepsi birer mücadele geliyor, çaktırmadan üşeniyorum. Ama eğri oturup doğru yemek lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle o mücadeleye değer! Sen evine giren ürüne inanıyorsun, zincir markalar yerine küçük üretici kazanıyor ve kurduğun her fofra daha fazla içine siniyor! Kesinlikle tavsiye ediyorum:) Bir de bizim dışımızda zaten bir sürü çöp şeye maruz kalıyoruz, saçma sapan içerikleri tüketiyoruz; en azından kendi evimizi güvenli alana dönüştürmek şahane hissettiriyor! :)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Osman ve Yeniden Kitap Kulübü

Ev...

Hafta Sonu Yeşil Bir Kaçış: Ortanca Evleri